AB, “Başka Bir Bahara” !

Aylardır Brexit ile yatıp, onunla kalkıyoruz. Birleşik Krallığın AB’den ayrılma şartlarını düzenleyen anlaşmanın İngiliz parlamentosunda reddedilmesinin ardından, Londra’nın bu kaosu nasıl atlatacağı, merak konusu.

Bakmayın, Başbakan May’in muhalefetin hükümeti düşürme girişimine karşı parlamentodan kıl payı güvenoyu almasına. Theresa May’in işi hayli zor ve bundan sonra atacağı adımlar çok dikkatle izlenecek. Tüm bu hengâmenin altında, Birleşik Krallığı oluşturan halkların; “AB’nin parasız üyelerine sürekli olarak bir şeyler verip, kemer sıkmaktan bıktık yeter artık!”tepkisi yatmaktadır.
Öte yandan, asırlardır “güneşin batmadığı imparatorluk” ve onun sömürgeci zihniyetinin, masa başında elde cetvellerle harita üzerinden ülkelerin kaderi ile nasıl oynadıklarını unutmamak lazım. Bu açıdan, onların gerek krallık, gerekse kendi “kulüpleri” içinde bölünme ya da ayrılmayla yüz yüze geldiklerini görmek, beni hiç üzmüyor. Konuya Türkiye açısından baktığımızda; ikili ticaretimizin fazlalık verdiği sayılı ülkelerden olan Birleşik Krallığın, AB dışında kalması ekonomimiz açısından pek de kötü olmayacaktır. Geldiğimiz noktada, AB’ ye tam üyelik gibi bir derdimiz de olmadığına göre, varsın Londra’nın desteği eksik olsun. Biz kendi işimize bakalım, onlar kendi bataklıklarında debelenip dursun.

Öte yandan nasılsa, 2019, Ankara-Brüksel ilişkilerinde büyük bir olasılıkla; “kayıp yıllardan biri olarak” tarihteki yerini alacaktır. Yılın ilk günlerinden nasıl böyle bir öngörüde bulunduğumuza gelince; Ankara’nın, son dönemde birlik başkenti Brüksel’ den ziyade, en önemli ekonomik partneri olarak gördüğü Berlin ile hızlandırılmış bir iyileştirmeden yana tavır sergilediğine tanık oluyoruz. Bu arada bir parantez açıp, Almanya’nın, Bulgaristan, Romanya’dan tutun da Polonya’ya hatta İber yarımadasına kadar, kısıtlı imkânlara sahip ülkelerin ekonomik sorunlarına destek olduğunu göz ardı etmememiz gerekir. Bu bağlamda Türkiye, çok başlı Avrupa Birliği treninin her bir vagonuyla tek tek uğraşmaktansa, olayı birliğin ana lokomotifi Almanya ile götürmeyi, önceliğinin bu ülke olduğu izlenimi ediniyoruz.
Berlin’in hamleleri gözlemlendiğinde ise, farklı dinamikler göze çarpıyor. Öncelikle Avrupalı siyasetçiler, yaşlı kıtanın bilinçli seçmeninin yoğun baskısından çekindiğinden, Ortadoğulu ya da Amerikalı meslektaşları gibi seri manevra kabiliyeti sergilemek yerine, görece daha tutarlı davranmak zorunda kalıyor. Aslında tüm siyasetçiler gibi onlar için de, parti ve kişisel çıkarlar önemlidir, ancak söz konusu ülke ve birliğin çıkarları olduğunda, evrensel hukuktan yana ve etik davranış sergilemek zorunda kalıyorlar. Bunu Avrupa Birliği çevrelerinde yıllarca gittiğim görevlerde de yakından gözlemledim. Avrupalı parlamenterler, demokrasi, insan hakları ve evrensel hukukun üstünlüğü gibi konulara sıkı sıkıya bağlılar ve bu konularda en ufak bir tavizi tabanlarına anlatmaları mümkün değil. Dolayısıyla, Atlantik’in karşı kıyısındaki meslektaşlarının o “zarif vücut hareketleriyle” yapabildikleri esnekliği Avrupalı parlamenterlerden,hele hele evrensel hukuk değerlerini özümsemiş Alman parlamenterden kesinlikle beklememeliyiz.
Yani söz gelimi adamlarla ağız dalaşına girip kastı aşan söylemlerin ardından, o gün konjonktür ve iç siyasetimizin gereği öyle dememiz gerekiyordu, dün dündür bugün bugündür diyerek, konuyu geçiştirmeniz pek mümkün olmaz. Elin politikacısı bunu unutmaz ve siyaseten etik dışı her hamleye zamanı gelince bir fatura çıkarır. Ülkelerinin ekonomik çıkarları doğrultusunda ilişkileri sürdürürler, ancak siyasi temasları asgari düzeyde tutup, eleştiri dozunu daha da artırırlar.
merkel almanya bayrağı ile ilgili görsel sonucuKısaca bazı ithamlar Berlin’de kolay hazmedilmiyor, unutulmuyor. Zira Alman siyasetçilerin yanı sıra Alman kamuoyu da Türk halkı gibi bir anda köpürüp o denli hızlı affedip yelkenleri suya indiren“Akdenizli” karaktere sahip değiller. Bir anlık gaflet ile zücaciye dükkânına dalıp ortalığı kırıp döken fil misali, sonraki pişmanlık pek fayda etmiyor. Dolayısıyla mevcut kırılganlığın tamamen silinmesi zaman alacaktır.
Sadece Alman siyaseti ya da Almanya kamuoyunda değil, Brüksel’de de öncelikli olan; Türkiye’de demokrasi ve hukuk devletinin tüm çarklarının mükemmel biçimde işleyip, hassas oldukları bazı tutukluluk konularının asla gündeme gelmemesidir.
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, düşünce ve basın özgürlüğünün yanı sıra, dini özgürlükler alanlarındaki gerilemelerden dem vurup, “Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği yakın bir gelecekte mümkün değil” diyerek, ağzındaki baklayı çıkarmasının altında tam da bu yatıyor.
Her ne kadar, Merkel Hristiyan Demokrat Birlik CDU’nun 18 yıldır sürdürdüğü Genel Başkanlığını kaybetti, dizginler artık Annegret Kramp-Karrenbauer’in elinde, onun sözlerinin pek bir hükmü yok deseniz de, görev süresinin 2021’de dolacağını, başbakanlık görevini sürdürmeyi hedeflediğini unutmamamız lazım. Merkel’in sözleri bu bakımdan önemlidir. Ayrıca, Kramp-Karrenbauer’in Türkiye konusunda farklı bir çizgide olacağını beklemek, iyimserliğin ötesinde saflık olur. Ankara konuya Berlin’den de, Brüksel’den de girse karşısında sürekli benzer kırgın tavırla karşılaşacaktır. Diplomasi satrancının kuralı, iç siyasete göz kırpmak için uluslararası platformlarda masayı yumruklayıp kalkmak değildir. Ancak, gösterişten uzak, sadece ülkenizin çıkarlarına odaklanıp, sonraki hamleleri soğukkanlı ve sakin biçimde düşündüğünüzde, iyi bir oyun sergileyebilirsiniz.
Duayen diplomat siyaset adamı Onur Öymen’in,“Silahsız Savaş: Bir Mücadele Sanatı Olarak Diplomasi” kitabından öğrenilmesi gereken önemli şeyler vardır. İzmir eski Büyükşehir Belediye başkanlarından Burhan Özfatura’nın ifade ettiği gibi; “diplomasi, çok ince bir sanattır. Nakış gibi işlenmesi gerekir. Geniş bir ekip çalışması, üst düzey kültür, çok derin bir tarih bilgisi, uzak görüşlülük, sabır, yüksek bir zekâ, belagat, zarafet, mükemmel yabancı dil düzeyi, şarttır”.
Aksi takdirde, dışarıda bozulan hassas dengeleri onarıp fabrika ayarlarına geri döndürmek, içerideki kadar kolay olmaz. Bu tür hamlelerin hasarı büyük olunca da bedeli çoğu zaman yol-su-elektrik olarak hayli yüklü bir fatura olarak geri dönüyor.

Bir cevap yazın