2019’un sonlarına yaklaştığımız bu günlerde, yaşlı dünyamızda nüfusumuzun 7,5 milyarı aştığını biliyor muydunuz? Gezegenimizde tam olarak 7 milyar 674 milyon 575 bin kişiyiz! Oysa 1800’de 1 milyardan azdık. 1927’de 2, 1959’da ise topu, topu 3 milyardık. Aslında, dünyamız nüfusunun giderek gençleştiğini bile söyleyebiliriz. Zira her saniye 2,6 insan doğuyor. Ancak bu gençleşme ne yazık ki sadece bazı bölgeler için geçerli. Birleşmiş Milletler, nüfus artışının özellikle Afrika kıtasında yaşandığını belirtiyor. Buna göre bugün 1,3 milyar olan Afrika nüfusu, 2050 yılında 2,5 milyara ulaşacak!
2050’de dünya nüfusu 9,5 milyarı aşabilir!
Asya’daki nüfus da 750 milyon kişi artarak 5,2 milyar olacak. Dünyamızda yaşayanların yüzde 60’a yakınının Çin ve Hint ağırlıklı Asya kökenlilerden oluştuğunu unutmayalım. Rusya’yı da Avrupa nüfusuna dâhil eden araştırmaya göre, Avrupa nüfusu 745 milyondan 736 milyona gerileyecek. Kuzey-Güney ve Orta Amerika kıtalarının nüfusu ise, 1 milyardan 1,2 milyara yükselecek. Population Connection’ın araştırmasına göre, 250 yılda 10 kat artan dünya nüfusu 2050’de 9,5 milyarı aşabilir! Araştırmalara göre, dünya nüfusu düşündüğümüzden çok daha hızlı artıyor. Nüfus artışı, sınırlı kaynaklarımız ve doğa açısından tam bir felaket aslında. Hızlı nüfus artışıyla Afrika, Çin ve Hindistan’daki nüfus yoğunluğundan da Asya, yakın gelecekte dünyanın tüm dengelerini alt üst edebilecek.
Doğu Avrupa’da göç nedeniyle nüfus azalıyor
Nüfusun azaldığı yerler de var. Dünyada nüfusu en hızlı azalan ilk on ülkesi Doğu Avrupa’da. Başı Bulgaristan çekiyor. 7 milyon olan nüfusu 2050’de 5,4 milyona düşecek. Hızlı nüfus azalmasının altında göç yatıyor. Artık Avrupa Birliği üyesi olan ülkedeki halk, refah seviyesi daha yüksek ülkelere gidiyor. Ukrayna, Moldova, Romanya, ve Macaristan hızlı göç veren diğer ülkeler. Göçlerin nedeni işsizlik ve ekonomik sıkıntılar. Bu ülkelerdeki fabrikaların küresel rekabete dayanamaması, işsizliği getirdi, o da kaçınılmaz göçlere yol açtı.
Nüfusu azalan ülkeler
Japonya, Hong Kong, İspanya, İtalya, ABD, Güney Kore, Singapur ve Çin, nüfusu hızla azalan diğer ülkeler. Erkeklerin Çin’de eş aramaları Hong Kong’ un nüfusunu azaltırken, dünyanın en düşük doğurganlık oranına sahip oluşu Singapur’un nüfusunu etkiledi. 1,60’lık doğurganlık oranı dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’i bile etkiliyor. Uzun çalışma saatleri, profesyonel yaşamın ailenin önüne geçmesi Japonya gibi Güney Kore’de de sıkıntı yaratıyor.1,43’lük doğurganlık oranıyla, 1,58’lik Avrupa ortalamasının altında kalması İtalya’yı vururken, işsizliğin genç nüfusu etkilemesi İspanya nüfusunda azalmaya yol açtı. Kadının işgücüne giderek daha fazla katılımı ise, ABD’nin düşük doğum oranı yaşamasına neden oldu.Batıda gençlerin kariyer yapmak istemesi, ev, araba almak ve tatil için borç yüküne girmeleri, artan eğitim ve sağlık giderleri “çocuk maliyetini” yükseltirken, yükümlülükten kurtulma arzusu ve ekonomik bağımsızlık talebi ebeveynlik isteğini rafa kaldırmaya başladı.
Japonya, “bedava ev” vaadini gündeme getiriyor
Japonya’dan yeni promosyon; “bedava ev”. Dünyanın en büyük ekonomilerinden Japonya nüfusunun 2065 yılında 127 milyondan 88 milyona düşmesi bekleniyor. Bu nedenle Japonya, genç işgücüne gereksinim duymaya başladı. Yüzbinlerce yabancı işçi almak için kolları sıvayan hükumet, bedava ev vaadini bile gündeme getiriyor. 52 milyon haneye karşın, 61 milyon evin olduğu ülkenin kırsal kesimleri boş evlerle dolu. Önümüzdeki 20 yıl içinde 900 köy ve kasabanın tamamen boşalacağını öngören Japonlar, 40 yaş altındaki çiftlere ev vaadinde bulunmaya başladı. Kadınlarda doğurganlık düştü.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu verilerine göre, dünyada kadın başına doğum sayısı son elli yılda yarı yarıya azaldı. Kadın başına ortalama 2,5 çocuk düşüyor. Gelişmiş ülkelerde kadınlar dünyaya ortalama 1,7çocuk getiriyor. Norveçli kadınların ortalama 1,6 çocuk doğurduğuna işaret eden Başbakan Erna Solberg, Norveçlilere 2 çocuk yapması çağrısında bulundu. Batı’da durum böyleyken, Afrika’ da kadın başına doğum oranı 4. Bir yanda Batı’da giderek “demode olan” evliliklerin de etkisiyle azalan nüfus, diğer yanda “Yaradana sığınıp” 4 çocuk yapan Afrikalı! Kadınlar çocuk isteyip istemediklerine özgür biçimde karar verselerdi, yüzyılımızın sonunda dünya nüfusu tahminlerin yüzde 30 altında olurdu.
Su savaşları kapıda!
Günümüzde dünya nüfusunun yarısı artık kentlerde yaşıyor. 50 yıl önce ise insanların ancak yüzde 30’u kentlerdeydi. Kırsaldan kaçış azalsa da büyük kentlerde nüfus artışı sürüyor. 2050 yılına kadar dünya nüfusunun yüzde 80’i kentli olacak. Doğum oranın en yüksek olduğu şehirler, Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde bulunuyor. Nüfusu 10 milyonun üzerinde olan mega kent sayısı gelecek yıldan itibaren 30’a yaklaşacak. Artan nüfus ve kuraklık tehdidi
Kontrolsüz artan nüfus, yetersiz kaynaklar, daralan tarım alanları, nüfusun kentlerde birikmesi, tüketim ağırlıklı yaşam biçimi, insanı doğadan uzaklaştırıp, kaynakları kurutuyor. Artan nüfusun tehdit ettiği en önemli kaynağımız ise su!
Türkiye “su fakiri” olmaya yaklaşıyor
Dünya Bankası’na göre, nüfus artışı dikkate alındığında Türkiye her geçen yıl su fakiri bir ülke olmaya daha da yaklaşıyor. Bugün kişi başına düşen su miktarımız bin 500 metreküp. Bunun 2030’da bin 100 metreküpe, 2040’da ise 700 metreküpe kadar gerileyeceği öngörülüyor. Uluslararası normlar, kişi başına bin metreküpün altındaki ülkeler için”su fakiri” tanımı yapıyor. İklim değişikliğinin en çok hissedildiği Akdeniz havzasında yer alan ülkemizde su sıkıntısı her geçen yıl daha da artacak ve önlem alınamazsa Türkiye hızla 20 yıl içinde ‘su fakiri’ bir ülke olacak!
Nasıl önlemler alınabilir?
İklim değişikliğinin yarattığı olumsuz etkiler tamamen engellenemese de bir dizi önlemle yavaşlatmak mümkün. Ülkemizdeki suyun yüzde 70’inin tarımda kullanıyoruz. Uzmanlar, çok su tüketen şeker pancarı, pamuk gibi tarım ürünlerini üretmek yerine ithal etmenin, bunların yerine buğday gibi az su kullanan ürün ekmenin daha akılcı olduğuna dikkat çekiyor. Ayrıca çok iyi tarım arazileri olabilecek bazı bölgelerin hızla mega konut projelerine açılmasının, gelecekte ülkemizde tarımsal üretim sıkıntılarına neden olabileceğine dikkat çekiyor uzmanlar.
Kaçınılmaz kuraklığa doğru geri sayım
Küresel ısınma, et tüketimi ve nüfus artışı nedeniyle yakın bir gelecekte başta Orta Doğu olmak üzere pek çok bölgede ciddi bir kuraklık bekleniyor. Keza Yemen’deki iç savaşı tetikleyen nedenlerden biri su kuyularının kurumasıydı. Kötü yönetim, işsizlik ve inanç farklılıklarının yanı sıra küresel ısınma, kuraklıkla gelen tahıl kıtlığı ve gıda fiyatlarındaki artış “Arap Baharını” tetikleyen nedenlerden biriydi. Kuraklığın tarıma etkisinin en yoğun olduğu bölgeler; Hindistan’ın kuzeyi, Çin’in kuzeyi ve ABD’nin batısı. Arap yarımadasından umudunu kesen Suudi tarım şirketleri de fazla su gerektiren tahılları ABD’de satın aldıkları topraklarda yetiştirmeye başladı. Raporlar, artan nüfus ile birlikte 2025’e kadar dünya nüfusunun üçte birinin susuzlukla karşı karşıya kalacağını gösteriyor. Bu olumsuz durumdan ilk etkilenecek bölge ise hemen yanı başımızdaki Orta Doğu.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.