İsraf ve Sorumluluk …

Değerli okurlarım, İslamiyet’in en kutsal ayı Ramazan 13 Mayıs Perşembe günü başlayacak olan bayramla birlikte sona eriyor.
Aslında ramazanda yapılması gereken her türlü faraziyeyi hakkıyla yerine getirenlere bayramın gelmesi gerekir diye düşünüyor, onlara bayramlarını şeker tadında geçirmelerini diliyorum.
Ramazan ayını, sevginin, kardeşliğin, dostluğun, barış ve huzurun pekiştiği, ayrıca sağlığımızla, maddi durumumuzla birbirimizden haberdar olmamızı sağlayan ay olarak biliriz. Ama maalesef başımıza birlikte musallat olan ekonomi ve pandemi krizlerinden halkımızın geniş bir kitlesi ciddi ölçülerde ezilmektedir. Bir yandan da, krizden fayda çıkartan tabaka,  uyulması gereken vecibelerin ve ülke gerçeklerinin aksine, yaşamlarını çılgınca devam ettirmekteler.
Olaylar sadece özel kurum ve kişilerle kısıtlı değil. Son olarak da, Diyanet TV stüdyolarından yapıldığı sanılan iftar programının, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından günlüğü 35 bin liraya kiralanan bir tekneden yayınlandığı haber edildi. Bunu anlamak ve kabul etmek hiç mümkün değil. Ramazanın ilk gününden itibaren tekne sefasına harcanan bu parayla yapılabilecek iyilik ve hasenatı burada saymaya artık gerek yok sanırım.

Diyanet İşleri Başkanlığı’na, Men-i İsrafat Kanununu hatırlatmak isterim. Cumhuriyet’in daha ilk yıllarında sadece düğünlerdeki israfı önleme amacıyla 25 Kasım 1925 tarihinde çıkartılan bu yasa, ülkede her alanda, ihtiyaç dışında her türlü harcamanın önlenmesine örnek olmuştur.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınlarında A’râf  Suresi 31. Ayet’in tefsiri aynen şöyledir.     “Ey Âdemoğulları! Her namaz kılacağınızda güzelce giyinin, yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” derken, Peygamberimizin “Küllü müsrifin haram”, sözlerinden de İslam Dininde israfın her çeşidinin haram olduğu açıklanmaktadır. İsraf haram olduğu gibi, cimrilik de haramdır. Bu konuda İslam dininde ne israfa ne de cimriliğe yer verilmiştir. Bu vecibelere diyanet uymazsa tabii ki krizin tadını çıkartanlara da pek şaşmamak gerekir.

Öte yandan Din İşleri Yüksek Kurulu, haram veya borç para ile hacca gidilebileceği, ancak hac dönüşü haram para karşılığında hasenat yapılması ve suçu bir daha işlememek üzere tövbe edilmesi kaydıyla, haccın kabul olacağı görüşünü vermektedir. İyi hoş da adam hac yolunda hayatını kaybedip borç ve tövbe yükümlülüklerinden kurtulamazsa durum ne olur, orası belli değil. Her halde olan mirasçılarına, onlar da yoksa borç verene olur.

Yani, dinimizde hakkaniyet kuralları içinde insan yaşamının hayır ve hayratla, iyilik ve güzellik içinde kısaca kardeşçe ve mutlu bir şekilde sürdürülmesine dair ayetler, hadisler, aynı zamanda da Türkçemizde sayılamayacak kadar atasözleri ve vecizeler varken, bu necip kuruldan çıkan kelamın gerekçelerini anlamak doğrusu pek kolay değil. Sadece “İtibardan tasarruf olunmaz.” kelamına itibar etmeyin, laf ağızdan çıkmadan önce biraz zahmet edip kurumunuzun kaynaklarına bir bakın. Açıkçası, artık günü kurtarmaya yönelik bu tür söz ve davranışlardan gerçek müminler bıktı, usandı. Bu sözler ve icraat İslam Dininde mevcutsa, her halde ben yanlış yoldayım, diyen geçmişteki oy depolarınızın sayısı katlanarak artmakta. Ülkemiz gerçeklerini lütfen kabul edin artık.

Derken, İslam âleminin kutsal bayramına girme arifesinde İsrail Güçlerinin,  Mescid-i Aksa baskınıyla başlayıp günlerdir çoluk çocuk demeden onlarca sivil insanı öldürmesi, yüzlercesini yaralaması, sadece Müslümanların değil, insanlığın yüreğini dağladı.

Olayların peşinden ABD yine kaypak cümlelerle, Kudüs’te artan gerginlikten endişeli olduğunu söylemekle yetindi. Washington, sen hiç endişelenme, İsrail işini bilir, bu olay da Mavi Marmara baskını ve binlerce örneği gibi, iki günde hafızalardan çıkar gider.

Ama tarihte öyle katliamlar vardır ki bunlar hafızalardan asla silinmez. Birinci Dünya Savaşında aç, susuz, yaralı, hasta olarak Yemen Yollarından dönen askerlerimizi, alçak İngiliz Albay T.E.Lawrence komutasındaki Arapların bellerinde taşıdığı kavisli büyük bir kama olan cembiyeden geçirdiklerini, rahmetli babam, içi kan ağlayarak hep anlatırdı. Bu itibarla son zamanlarda pek itibar gösterilen Arap Milleti’nin aslında büyük Türk Düşmanı olduklarını kimse inkâr etmeye kalkmasın; önce yakın tarihine bir baksın hele.

Kim olursa olsun silahsız, korumasız her canlıya yapılan katliamı desteklemek Yüce Allah Katında şuçların en büyüğüdür.

Zira,  “Ashabdan bazılarının, Ey Allah’ın Resulü! Hayvanlara yaptığımız iyilikler için bize bir sevap var mı?’ sorusuna karşılılık Rahmet Elçisi, ‘Her canlıya yapılan iyilikte bir sevap vardır’ buyurdu.”

Bu güzel açıklamadan, sadece insan değil, kara, deniz ve havada doğayı süsleyen her canlıya yapılan eziyetin Allah nezdinde suç olduğu anlamı da çıkmaktadır.

Termik ve HES Santralleri yapmak, altın madenleri eşmek, yol ve köprü geçirmek, arsa, arazi açmak amacıyla oksijen kaynağı ormanların, bağların, bahçelerin katledilmesiyle doğaya verilen zarar da insanlık için büyük suçtur.

Başta Dünya Bankası olmak üzere ormanlarımızın, bağ ve bahçelerimizin ıslahı ve geliştirilmesi için dış kaynaklardan krediler sağlanmaktadır. Bu kredilerle yurt dışından gerekli olan her çeşit araç ve gereç alımı yapılmaktadır. Özetle, elin kredisi ile yine elin malı satın alınmaktadır. Hal böyleyken her yıl yüzlerce futbol sahası büyüklüğünde ormanlarımız yanıp kül olmaktadır. Yangınların arkasında çoğunlukla insan unsuru bulunmaktadır. Dolayısıyla birileri bu gerçeği bilerek ormanlarımızı kasıtlı bir şekilde yakmış veya yaktırmış olamazlar mı?

Çevre ve gürültü kirliliğini, maliyetlerini çok iyi bildiğim ve her bir vatandaşımın masrafını yüklendiği su ve elektrik israfı başta olmak üzere, her türlü israfı önlemenin önemli bir bölümü de hepimizin sorumluluğuna girmektedir.

Konuşulacak konular o kadar fazla ki, birinden bahsederken diğeri açılıyor. O konulara daha sonra değiniriz.

Tekrar sağlıklı ve mutlu Şeker Bayramı geçirmenizi diliyorum…

 

Share

Bir cevap yazın