“Memleketin Ahvali”

Değerli okurlarım, bilgisiyle, yurt içi ve yurt dışındaki eğitimiyle, tecrübesiyle, bunların yanında zengin mi zengin çok sevdiğim bir ağabeyim vardı. Kendisi için Ankara’nın yarısına sahip derlerdi. Ama onda bu zenginliğini ön plana çıkartma zafiyeti, daha doğrusu hazmedememe görgüsüzlüğünü asla görmedim. Öğrencilere, düşkünlere, vakıf hastanelerine yaptığı hayır ve hasenatı tesadüf eseriyle öğrendiğimde gerçekten nutkum tutulmuştu. Soyadını verirsem, aziz ruhunu muazzep edeceğimi bildiğim için onu sadece ilk ismiyle anacağım, Nuri Ağabey… Sık sık bir araya gelir, ülkemizde ve dünyada yaşanan olayları tartışır, bu arada onun ağzından bilgi ve tecrübeyle yoğrulmuş nefis yorumlar alırdım.

Önemli bir özelliği de “Nuri Ağabey nasılsın?” dediğimde, her seferinde “Memleket ahvaline uygun!” diye cevap vermesiydi.

Açıkçası bu cevap benim de dilime yerleşti. Özellikle de şu pandemi günlerinde hatırımı soranlara, Nuri Ağabey’i rahmetle anarak  “Memleket ahvaline uygun!” diyorum, Ardında da hatırımı soran bir dostumun buruk duygularla onaylama mahiyetinde başını sallayıp, cevabıma katıldıklarını görüyorum.

Yazılarıma başlarken sizlerle güzel, olumlu, iç açıcı haberler paylaşmak istiyorum ama maalesef “Memleket ahvali” buna asla izin vermiyor.

Bazı kamu personeli üçer beşer maaş alırken, evdeki tencerelerin paslandığından haberdar olmuyor.

Bir imam çıkıyor, görevli olduğu konu ile ilgili değil de ekonomi politikaları hakkında fetva veriyor, gerçek inanç sahiplerini üzüyor.

Bir pehlivan banka yönetimine atanıyor, konu üzerinde eğitim yapmış hatta uzmanlaşmış işsiz gençleri iyice umutsuzluğa sürüklüyor.

Peki, bu garabet sadece kamu da mı görülüyor? Hayır!

Koskoca bir futbol kulübünün başına ehliyetsiz biri getiriliyor teknik direktör yapılıyor, takımın taraftarı çileden çıkıyor.

Başka bir konu da, cuma namazı vaktinde bazı market zincirlerinin kapalı tutulmalarının yarattığı sorundur. Açıkçası belirli yerlere yaranmak adına yapılan bu uygulamayı bilmeyen bazı yaşlı kadın, erkek, çocuklu ve hamile kadınların, karda, kışta, yağmurda, soğukta kapalı tutulan market önünde beklediklerini görmekteyim. Cuma namazının farz olmadığı bu zümreye yapılan davranış, İslam’ın kesinlikle reddettiği her türlü ayrımcılığa açıkçası karşı durmaktır.

Kaldı ki bu marketlerde çalışan on kişiden en az yedisi kadınlardan oluşmakta. Namaz saatinde kadın görevliler ile hizmet verip insancıkların mağduriyeti önlenemez mi?

Üzücü olayların hepsini burada toplamak kolay değil. Çileden çıkmak için insan olana bu kadarı bile yeterli, zaten…

Ama son günlerde bir olaya şahit olduk ki, demeyin gitsin.

Özgeçmişinde, “Öğretim Üyesi, Prof. Dr.; İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Yüksek lisans ve doktorasını Marmara Üniversitesinde Kamu Hukuku alanında yaptı.” şeklinde bilgi bulunan Meclis Başkanının, Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’ni bilmiyor olması, en azından duymamış olması mümkün mü?

Bu sözleşmede, uluslararası anlaşmalardaki hükümlerin, milli yasalardaki hükümlerin yanında üstün olacağı prensibi de yer almaktadır. Ne yazık ki, Meclis Başkanı bu gerçeği bile bile beyanatta bulunuyor:

Atatürk’ün eşsiz önsezisi ve girişimleri sonunda boğazlar üzerindeki hükümranlık hakkının Türkiye Cumhuriyetine ait olduğu Montrö Boğazlar Sözleşmesi adıyla bağıtlanmış olmasına rağmen, bu sözleşmenin, Cumhurbaşkanı kararnamesi ile yürürlükten kaldırabileceği yönünde beyanat veriyor; çok şaşırtıcı değil mi? İki gün sonra da dediklerinin teviline (düzeltilmesi) gidebiliyor. Bir gün önce dediğini ertesi gün değiştirme uygulaması, galiba AKP yöneticilerinin fıtratlarında hep var.

Covid’in, daha tehlikeli, maazallah çocuklara da zarar verdiği söylenen yeni dalgası “varyant” adıyla hükmünü sürdürmeye başladı. Buna rağmen lebalep kongreler yapılıyor, bunu örnek alan halk da sokaklara dökülüyor, covid haritası ülke çapında kızarıyor.

Bu arada Prof. ve uzman Dr. sıfatına sahip kişilerden kimi limonu, kimi kerevizi, kimi cevizi zencefili sarımsağı eline alıp yemek tarifleri ile ekranları süslüyorlar. Evine et, balık, tavuk alamayan milyonların gözleri önünde zengin malzemelerle yemek yapıyorlar. Bu kadarı da el insaf yani!

Salgının ilk aylarında yarattığı güvenirliğini artık yitirmiş olan sağlık bakanı, stoklar tükenip aşılama durduğunda ekranlardan kayboluyor, yeni aşı ithalatı gerçekleştiğinde, başarı hikâyelerini sıralamaya, bıraktığı yerden itibaren devem ediyor.

Daha ziyade avantür gazete ve dergilere uygun nitelikteki bir haber de AKP merkezinde kadrolu olup, ancak eğitimi ve pozisyonu itibariyle sıradan biri gibi tanıtılan kişi ile ilgili. Dolgun maaşlı olmanın ötesinde, milyoner hayatı sürdüren gencin, kimliği ve AKP merkezinde bulunma gerekçesine dair yetkili ağızlardan herhangi bir bilgi sızmazken, kokain kullanma dâhil, yaşadığı sefahat âlemini internette bizzat paylaşan bu genç de ülke gündeminde renkli görüntüler vermekte.

Şimdi buraya kadar yazabildiğim, aslında ise sayılamayacak kadar var olan bu tür üzücü olaylarla kaplanmış bir iklimde, yazılarıma pozitif duygularla başlamam mümkün mü?

Bunların yanında sağlık ve eğitim görevlilerinin, esnafın, sanayicin, turizmcinin, işçinin ve nihayet elindeki traktörü haciz edilen çiftçinin, kısacası toplumun önemli bir kesiminin yaşadığı dramlardan daha bahsetmedik.

İşte size, Nuri Ağabeyin “Nasılsın?” sorusuna karşı verdiği “Memleket ahvaline uygun!” cevabının açıklaması.

Share

Bir cevap yazın