1970’li yılların sonlarıydı. Fransa’da öğrenciyken o ülkedeki otomobil sayısının 20 milyona yakın olduğunu öğrendiğimde dudağım uçuklamıştı. O yıllarda biz 1 milyon araç seviyesini henüz aşmıştık. 1977 yılında Türkiye’deki araç sayısı 1 milyon 100 küsur binlerdeyken, babam Celal Bey’in bana verdiği arabayı kullanma şerefine nail olan sayılı arabalılar arasında yer alsam da, Fransa’daki araç çeşitliliği ve bolluğu gözlerimi kamaştırmıştı.
Aramızdaki uçurum hayli derindi. Fransızlar Türkiye’nin 20 katı dolayında araca sahipti! Keza GSMH’ ya baktığımızda da buna benzer büyük farkları gördükçe aranın ne zaman kapanacağını kara kara düşünürdüm. Gel zaman git zaman, bu uçurum kişi başına düşen milli gelir düzeyinde olmasa da, özellikle mallar açısından hayli kapandı. Artık otomobil,beyaz eşya, telefon ve televizyon sayılarımız konusunda rahatlıkla övünebiliriz! Eğitim, hukuk, insan hakları, demokrasi gibi konularda da Batı’daki normları yakalamamız umuduyla diyerek yeniden konumuza dönelim.
Türkiye, kayıtlı araç bakımından Avrupa’ya yaklaştı
Bugün Fransa, yollarında gezen 32 milyon aracıyla, 45 milyonluk araç parkına sahip Almanya ve 37 milyon otomobilin bulunduğu İtalya’dan sonra Avrupa’da üçüncü sırada bulunuyor. Türkiye ise, kayıtlı 23 milyon civarındaki aracı ile Avrupa’ya hayli yaklaştı. Aradan geçen 40 yılda bu konudaki o derin uçurum kapandı.
Her ne kadar bin kişiye düşen araç sayısı bakımından Avrupa’nın çok gerisinde, dünya ortalamasının altında olsak da, (Avrupa’da 600’ün üzerinde, dünyada 208, Türkiye’de 200) uçurumun eskisi kadar derin olmayışı bu konudaki umutlarımızı artırıyor.
Tabii ki de olayın bir de KDV’si ÖTV’siyle bizde araç sahibi olmanın, özellikle de sıfır kilometre araç edinmeyi son derece güç bir hale getiren hepimizin malumu olan araçların vergi boyutu var ki ona burada değinmeyeceğiz! Ayrıca ortalama gelire göre bir aracın fiyatının yanı sıra, sigorta, kasko, vergi, bakım masrafları ve benzin fiyatlarını Avrupa’daki gelirlere göre kıyaslayacak olursak, bizim nasıl bir mucizeyi gerçekleştirdiğimiz apaçık görülecektir!
Otomobil ve telefon olmazsa olmazımız
At, avrat, silah üçlemesine bağlı olan yurdum insanı, ayağını yerden kesecek her şeye, dolayısıyla araçlara hayli tutkunudur. Ekmeğinden keser aracından kesmez. Fiyat yüksekse motoru küçültür 1,6 benzinli alır, benzine zam gelince dizel alır, ona zam gelince tüp takar ona da zam gelince ikinci el alır. Özetle ne yapar eder ayağını yerden kesip “statü sahibi olabilmek için” borç-harç-kredi ile araç edinmenin bir yolunu bulur. Varsın benzinin litresi 1 doları aşsın, birkaç istisnanın dışında asla otomobilinden vazgeçmez. Otomobil ve telefon olmazsa olmazımız, her ikisi de statümüzün gereğidir! İşsiz de olsak illa telefonumuz hem de sıkı bir Android olacak.
Bu arada mobil abone sayımız 80 milyona yaklaşmış! 1994 yılı sonlarına doğru aldığım halen kullandığım ilk cep telefon numaramın iki yüz küsur bininci olduğunu iyi hatırlıyorum. Keza, 1960’lı yılların başında Türkiye genelinde sabit hat sayısının 2 yüz binin altında olduğu dönemden kalan ve halen kullandığımız aile yadigârı hattın ilk açıldığı yıllardaki havayı-heyecanı, üzeri kırlent örtülü siyah çevirmeli telefonumuzu hayal meyal anımsarım. Aile fertlerinin her birinin abartısız saatler boyu bitmek bilmeyen “telefon istişareleri” nedeniyle kabaran faturaların ardında babamın zaman zaman “fişi çektiğini” anımsarım.
Mutlaka güneş ve rüzgâr enerjisine geçilmeli!
Araçlarla başladık telefona geçtik. Biz mobil ve sabit hatları bırakıp yeniden otomobile dönelim.
Türkiye gibi petrol fakiri güneş zengini iseniz mutlaka güneş enerjisine geçmeniz gerekir. Rüzgârdan da birçok bölgemiz nasibini aldığı için, rüzgâr türbini konusunda da yatırımlarımızı arttırmamız kaçınılmazdır. Keza otobüs, dolmuş hatta taksi benzeri toplu taşım araçlarımızın acilen hibrit veya tam elektrikli araçlardan oluşması, bu konudaki yeniliklerin kaçırılmaması lazım. Çin’de “süper kapasitörlü”, her durakta dururken 10-15 saniyede şarj olabilen otobüsler kullanımda. Yine Çin’de kısa bir süre içinde başlayacak, yoldaki beyaz noktalarla önceden belirlenmiş bir rotayı izleyerek ilerleyen“otobüs-tren”, orta ölçekli kentlerde daha ucuz bir toplu taşıma imkânı sağlayacak.
Elektrikli taşıtlar da doğa ve çevreye uyumlu
Dünyadaki elektrikli taşıt sayısı her geçen yıl daha da artıyor bugün 4 milyon seviyesinde. Sadece geçen yıl satılan elektrikli taşıt sayısı 1 milyon 148 bin ve bu satışın 579 bini Çin’de olmuş. Dünyada 1 milyar 300 milyon civarındaki aracın sadece 4 milyonunun elektrikli olduğu düşünülürse doğa ve çevre açısından bu sayının çok yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. Birçok ülke, elektrikli taşıt kullanımının yaygınlaşması, şarj istasyonu sayısının arttırılması ve araçların batarya maliyetlerinin düşürülmesi için yoğun çaba harcıyor.
Elektrikli taşıt sayısındaki artış, şarj istasyonlarına da yansıdı. Dünya çapında toplam şarj istasyonu sayısı da 3 milyonu aştı.
Yeni teknolojiler, gelişmeler yerinde tespit ve yönetimlerin ileri vizyonu ile en başında yakalanıp AR-GE ile desteklenince, değişime ayak uydurup, atılımlar yapmak mümkün olabilir. Aksi takdirde çağı ıskalar, geride kalıp nal toplar, köhnemiş çevre düşmanı teknolojilere avuç dolusu paralar ödemek zorunda kalırız.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.